Tuesday, January 6, 2009

Gösteri Toplumu/Gösterim


türkçe alt yazılı olarak 645 aylık film gösterimleri kapsamında kargart'ta ocak ayında -ücretsiz- gösterilecek. filmden önce 10-15 dakika olması düşünülen bir konumayı ise rafet arslan yapacaktır

Monday, December 15, 2008

özgürlüğün hayaleti dişlerinin arasında bıçakla gelir

Sosyal baskının en ağırı soğukkanlılıkla burulmaktır. kaldırımlardan sökülüp polis kalkanlarına ya da ticaret tapınaklarına fırlatılan her taş, gecenin karanlığında gökyüzünü aydınlatan her şişe, onların ve bizim bölgelerimizi bölen sokaklara kurulan her barikat, insanları tüketici olmaktan çıkaran devrim ateşinin her alevi ışığında ayın altında kaldırılan her yumruk, sadece direnişe kol kazandırmıyor ama özgürlüğe gövde veriyor.

şimdi hissedilen bu özgürlük hissi çocukken sabah kalktığımızda hissetiğimiz ve her şey olabileceğimiz anlardaki hislerimize benziyor her şey olabiliriz uyanmış yatarıcı insan olarak bizden beklenen "itaatkar nesne", " öğrenci" "yabancılaşmış işçi" "mülk sahibi" "aile kadını/erkeği" olmak zorunda değiliz artık. özgürlük düşmanlarıyla yüzleşiyoruz artık, onlardan korkmuyoruz. bu yüzden eskiden olduğu gibi işlerine dönmek isteyenler korkuyorlar. özgürlüğün hayaleti her zaman dişlerinin arasında bıçak tutarak gelir, zincirleri kırmak için şiddet bu zincirlere bağlı olarak sefalet içinde yaşayanları özgürleştirir.yine de 6 aralik cumartesi akşamından beri bu ülkenin şehirleri düzgün işlemiyor, alişveriş terapisi yok, bizleri ise götürecek açık sokaklar yok, hükümetin durumu düzeltme insiyatifine dair haber de yok, insanları endişeden uzak alışverişe yönlendirecek tv programları da yok, meydan gecelerinde arabalarla gezmeler yok vs. vs. vs. bu günler ve geceler tüccarlara, tv sahiplerine, bakanlara ve polise degil, alexis'e ait.

Gerceküstücüler olarak binlerce başka insanın yanında, başından beri sokaktayız ayaklanmayı paylaşmak ve dayanışmak için; gerçeküstücülüğün nefesi sokaklarda olduğu ve sokakları asla terk etmediği icin.Polis cinayetinin ardından devlet katillerinin önünde sokağın nefesi ve direniş çok daha yaratıcı bir hale dönüşmüştü. harekete yol vermek elimizde değil ve gücümüzü aşıyor. yine de özgürlük mücadelesindeki sorumluluğumuzun farkındayız. olayların bütün yüzleriyle ayni fikirde olmasak da ve özellikle şiddet kullanımına katılmasak da, bu olayların bir neden yüzünden ortaya çıktığının bilincindeyiz.
Bu ateşli nefesin gücünü kaybederek sönmesine izin vermeyelim!
hadi bunu betondan bir ütopyaya dönüstürelim:dünyayi ve hayatı dönüştürelim!
Polisler ve onlarin efendileriyle uzlaşmak yok!
Herkes sokaklara!
Öfkeyi hissetmeyenler susmalıdırlar !

Atina Sürrealist Grubu, aralik 2008

Sunday, November 23, 2008

Ventochild

açılışımızdaki 1 saati aşkın çoşkulu performansıyle Ventochild insanları dansa davet etti

http://profile.myspace.com/index.cfm?fuseaction=user.viewprofile&friendid=98468058

Wednesday, November 12, 2008

Tuesday, November 11, 2008

Bora Baskan


FUTURİSTİKA

Futuristika: Ece Ayhan’ın, “Düz ayak çivit badanalı 1 kent nasıl kurulur abiler?” sorusunun olası yanıtlarının peşinde, kolektif bir süreçle böylesi bir işaret fişeği yakıyorsunuz. Ateş şehri saracak mı? Yoksa kendi distopyamızla mı yüzleşeceğiz?
Rafet Arslan: Ateş şehri şu anda ne yazık ki sarmayacak; bu acı bilginin farkındayız. Bu ateş sadece ileriyi gören kalbi sıcak ama soğukkanlı otonomlar, kolektifler, instiyatifler için bir işaret fişeği olabilir ancak.
Distopyamızla da ne yazık hep yüzleşiyoruz, ne yapsak bir boşluk hali; hep suya yazma, boş duvarlara türkü söylediğimizin bilincindeyiz. Ama bunu bile bile çıktık yola ve bu yüzden yüzleşsek de alışmayacağız distopyamıza.
Bastille’de kapatıldığı hücreden Paris haklını galeyana getirmeye uğraşan Sade Markizi ya da yenik komün barikatları ucunda inadına şiir yazmaya devam eden Rimbaud gibi. Gelecek bir devrimin tüm hayaletlerini, düzayak bir kente çağırarak…

F:Sürrealistlerin dünya haritasında, biri Paris, diğeri de İstanbul olmak üzere yeryüzünde iki başkent işaretlenmişti. Bu açıdan İstanbul, böylesi “aşırı modern” zamanlarda, belirecek o açık atlasın neresinde kalıyor?

R:Aslında tam ortasında yer alıyor. Eskiye gitmeye gerek yok; Felluce ya da Bosna bizim komşularımızdı. Acının ve karnavalın tüm sesleri bize yabancı değil. Şehr-i İstanbul kapitalin, gösterinin ışıltılı merkezi olmak yanında direnişin de başkentlerinden biri olacaktır. Ve tüm kaosunun içinde gizlediği devrimci enerji ile bu şehrin kapısı beklenmedik randevulara, olağanüstü rastlantılara ardına kadar açıktır.

F:Sitüasyonist manifesto;
“Gösteriye katılmış olana karşıt olarak, gerçekçi sitüasyonist kültür, tam/total katılımı, belirli bir zamana hapsedilmiş sanata karşıt olarak, doğrudan yaşanılan anın örgütlenmesini ve özelleş(tiril)en sanata karşıt olarak, her an bütün bir halde kullanılabilir eylemleri içinde taşıyan küresel bir uygulamayı içerir.”
Bu açıdan, sergideki performanslardan kimler “ürkmeli”? Kimler bu dansa katılmalı?

R:Sonuçta bu sergi, 7 kasım tarihinden önce yazılaması, stickerları, enstalasyonları ile sokakta start almış bir sergidir. Keza Sitüasyonist geleneği selamlayan bir otonomun başka türlü hareket etmesi beklenemezdi.
Sergi blogunda bir kısmına şimdiden yer verdiğimiz açılış performansları da klasik sergi turistliğinin, kültür-sanat seviciliğinin ötesinde izleyiciyi sergi ile iletişime geçme, serginin fikrini-çağrısını tartıştırma amaçlıydı.
Daralan’ın daha sokak kapısından içeri girenler üstü beyaz boya ile kapatılsa da okunan bir yazılama ile karşılaştılar: Devrimi, şiirin hizmetine verin!
Bir üst merdiven köşesinde ise graffitileri silen ve üstünde ‘Büyükşehir çalışıyor’ yazılı forma olan bir belediye çalışanı ile karşılaştılar.
Açılış öncesi merdivenlerde şarap içen bir sarhoş, açılış ile birlikte izleyicinin arasına karıştı, onlara sorular sordu, kavramsal tartışmalara girdi.
Gökçen Öçalan’ın ‘Künye’ adlı enstalasyonunun ortasında kitap okuyan bir genç kız vardı. Fikret Güneş kendini kapattığı siyah lateks kafesten izleyiciyi sorgulamaya davet eden performanslar yaptı.
Ve saat 8′e yaklaşırken kalabalık izleyici topluluğunun ortasına fırlayan arkadaşımız bağıra bağıra Mor Külhani’yi seslendirdi. Bu okuma esnasında tavana misina ile bağladığımız ‘Hafıza’ imzalı pankart içindeki şiir-kuşlamaları izleyicilere uçurarak açıldı. Hemen ardından başlayan Ventochild’in canlı müzik performansı ile sergi ziyaretçilerine dans edemediğimiz bir devrimin devrim olmayacağının altı çizildi. İnsanlar dansa ve şenlikli bir muhalefete katılırken, kuşkusuz kültürü-sanatı meta haline getiren cephe bu dansa ürkerek baktı.
Alanın ortasındaki içinde şiir olan şişeleri isteyenlerin alması ve şehrin akışına bu pusuları bırakmaları ya da serginin bir parçasını gittikleri yerlere taşımaları istendi.
Sonuçta tek bir etkinlik zinciri ile kanıksama zinciri kırılmayacaktır, gösterinin belini kıracak hamleler sanatın değil, politik praxis’in alanındadır.

F:“Ölüm kısa, dirim uzundur.” Coşkuyla selamlıyoruz.

Teşekkürler
Rafet Arslan

http://www.futuristika.org/

Sunday, November 9, 2008

Sergi Haberi

Candeğer Muradoğlu'nun sergi haberi 10 kasım pazartesi Birgün gazetesinde:
http://www.birgun.net/culture_index.php?news_code=1226272515&year=2008&month=11&day=10

haber kıssaltılıp yayınlandığı için Tuyap ve daralan sergilerinin farkı ve birleşikliği net ifade edilmemesi dışında sıcak haber oldu