Monday, December 15, 2008

özgürlüğün hayaleti dişlerinin arasında bıçakla gelir

Sosyal baskının en ağırı soğukkanlılıkla burulmaktır. kaldırımlardan sökülüp polis kalkanlarına ya da ticaret tapınaklarına fırlatılan her taş, gecenin karanlığında gökyüzünü aydınlatan her şişe, onların ve bizim bölgelerimizi bölen sokaklara kurulan her barikat, insanları tüketici olmaktan çıkaran devrim ateşinin her alevi ışığında ayın altında kaldırılan her yumruk, sadece direnişe kol kazandırmıyor ama özgürlüğe gövde veriyor.

şimdi hissedilen bu özgürlük hissi çocukken sabah kalktığımızda hissetiğimiz ve her şey olabileceğimiz anlardaki hislerimize benziyor her şey olabiliriz uyanmış yatarıcı insan olarak bizden beklenen "itaatkar nesne", " öğrenci" "yabancılaşmış işçi" "mülk sahibi" "aile kadını/erkeği" olmak zorunda değiliz artık. özgürlük düşmanlarıyla yüzleşiyoruz artık, onlardan korkmuyoruz. bu yüzden eskiden olduğu gibi işlerine dönmek isteyenler korkuyorlar. özgürlüğün hayaleti her zaman dişlerinin arasında bıçak tutarak gelir, zincirleri kırmak için şiddet bu zincirlere bağlı olarak sefalet içinde yaşayanları özgürleştirir.yine de 6 aralik cumartesi akşamından beri bu ülkenin şehirleri düzgün işlemiyor, alişveriş terapisi yok, bizleri ise götürecek açık sokaklar yok, hükümetin durumu düzeltme insiyatifine dair haber de yok, insanları endişeden uzak alışverişe yönlendirecek tv programları da yok, meydan gecelerinde arabalarla gezmeler yok vs. vs. vs. bu günler ve geceler tüccarlara, tv sahiplerine, bakanlara ve polise degil, alexis'e ait.

Gerceküstücüler olarak binlerce başka insanın yanında, başından beri sokaktayız ayaklanmayı paylaşmak ve dayanışmak için; gerçeküstücülüğün nefesi sokaklarda olduğu ve sokakları asla terk etmediği icin.Polis cinayetinin ardından devlet katillerinin önünde sokağın nefesi ve direniş çok daha yaratıcı bir hale dönüşmüştü. harekete yol vermek elimizde değil ve gücümüzü aşıyor. yine de özgürlük mücadelesindeki sorumluluğumuzun farkındayız. olayların bütün yüzleriyle ayni fikirde olmasak da ve özellikle şiddet kullanımına katılmasak da, bu olayların bir neden yüzünden ortaya çıktığının bilincindeyiz.
Bu ateşli nefesin gücünü kaybederek sönmesine izin vermeyelim!
hadi bunu betondan bir ütopyaya dönüstürelim:dünyayi ve hayatı dönüştürelim!
Polisler ve onlarin efendileriyle uzlaşmak yok!
Herkes sokaklara!
Öfkeyi hissetmeyenler susmalıdırlar !

Atina Sürrealist Grubu, aralik 2008

Sunday, November 23, 2008

Ventochild

açılışımızdaki 1 saati aşkın çoşkulu performansıyle Ventochild insanları dansa davet etti

http://profile.myspace.com/index.cfm?fuseaction=user.viewprofile&friendid=98468058

Wednesday, November 12, 2008

Tuesday, November 11, 2008

Bora Baskan


FUTURİSTİKA

Futuristika: Ece Ayhan’ın, “Düz ayak çivit badanalı 1 kent nasıl kurulur abiler?” sorusunun olası yanıtlarının peşinde, kolektif bir süreçle böylesi bir işaret fişeği yakıyorsunuz. Ateş şehri saracak mı? Yoksa kendi distopyamızla mı yüzleşeceğiz?
Rafet Arslan: Ateş şehri şu anda ne yazık ki sarmayacak; bu acı bilginin farkındayız. Bu ateş sadece ileriyi gören kalbi sıcak ama soğukkanlı otonomlar, kolektifler, instiyatifler için bir işaret fişeği olabilir ancak.
Distopyamızla da ne yazık hep yüzleşiyoruz, ne yapsak bir boşluk hali; hep suya yazma, boş duvarlara türkü söylediğimizin bilincindeyiz. Ama bunu bile bile çıktık yola ve bu yüzden yüzleşsek de alışmayacağız distopyamıza.
Bastille’de kapatıldığı hücreden Paris haklını galeyana getirmeye uğraşan Sade Markizi ya da yenik komün barikatları ucunda inadına şiir yazmaya devam eden Rimbaud gibi. Gelecek bir devrimin tüm hayaletlerini, düzayak bir kente çağırarak…

F:Sürrealistlerin dünya haritasında, biri Paris, diğeri de İstanbul olmak üzere yeryüzünde iki başkent işaretlenmişti. Bu açıdan İstanbul, böylesi “aşırı modern” zamanlarda, belirecek o açık atlasın neresinde kalıyor?

R:Aslında tam ortasında yer alıyor. Eskiye gitmeye gerek yok; Felluce ya da Bosna bizim komşularımızdı. Acının ve karnavalın tüm sesleri bize yabancı değil. Şehr-i İstanbul kapitalin, gösterinin ışıltılı merkezi olmak yanında direnişin de başkentlerinden biri olacaktır. Ve tüm kaosunun içinde gizlediği devrimci enerji ile bu şehrin kapısı beklenmedik randevulara, olağanüstü rastlantılara ardına kadar açıktır.

F:Sitüasyonist manifesto;
“Gösteriye katılmış olana karşıt olarak, gerçekçi sitüasyonist kültür, tam/total katılımı, belirli bir zamana hapsedilmiş sanata karşıt olarak, doğrudan yaşanılan anın örgütlenmesini ve özelleş(tiril)en sanata karşıt olarak, her an bütün bir halde kullanılabilir eylemleri içinde taşıyan küresel bir uygulamayı içerir.”
Bu açıdan, sergideki performanslardan kimler “ürkmeli”? Kimler bu dansa katılmalı?

R:Sonuçta bu sergi, 7 kasım tarihinden önce yazılaması, stickerları, enstalasyonları ile sokakta start almış bir sergidir. Keza Sitüasyonist geleneği selamlayan bir otonomun başka türlü hareket etmesi beklenemezdi.
Sergi blogunda bir kısmına şimdiden yer verdiğimiz açılış performansları da klasik sergi turistliğinin, kültür-sanat seviciliğinin ötesinde izleyiciyi sergi ile iletişime geçme, serginin fikrini-çağrısını tartıştırma amaçlıydı.
Daralan’ın daha sokak kapısından içeri girenler üstü beyaz boya ile kapatılsa da okunan bir yazılama ile karşılaştılar: Devrimi, şiirin hizmetine verin!
Bir üst merdiven köşesinde ise graffitileri silen ve üstünde ‘Büyükşehir çalışıyor’ yazılı forma olan bir belediye çalışanı ile karşılaştılar.
Açılış öncesi merdivenlerde şarap içen bir sarhoş, açılış ile birlikte izleyicinin arasına karıştı, onlara sorular sordu, kavramsal tartışmalara girdi.
Gökçen Öçalan’ın ‘Künye’ adlı enstalasyonunun ortasında kitap okuyan bir genç kız vardı. Fikret Güneş kendini kapattığı siyah lateks kafesten izleyiciyi sorgulamaya davet eden performanslar yaptı.
Ve saat 8′e yaklaşırken kalabalık izleyici topluluğunun ortasına fırlayan arkadaşımız bağıra bağıra Mor Külhani’yi seslendirdi. Bu okuma esnasında tavana misina ile bağladığımız ‘Hafıza’ imzalı pankart içindeki şiir-kuşlamaları izleyicilere uçurarak açıldı. Hemen ardından başlayan Ventochild’in canlı müzik performansı ile sergi ziyaretçilerine dans edemediğimiz bir devrimin devrim olmayacağının altı çizildi. İnsanlar dansa ve şenlikli bir muhalefete katılırken, kuşkusuz kültürü-sanatı meta haline getiren cephe bu dansa ürkerek baktı.
Alanın ortasındaki içinde şiir olan şişeleri isteyenlerin alması ve şehrin akışına bu pusuları bırakmaları ya da serginin bir parçasını gittikleri yerlere taşımaları istendi.
Sonuçta tek bir etkinlik zinciri ile kanıksama zinciri kırılmayacaktır, gösterinin belini kıracak hamleler sanatın değil, politik praxis’in alanındadır.

F:“Ölüm kısa, dirim uzundur.” Coşkuyla selamlıyoruz.

Teşekkürler
Rafet Arslan

http://www.futuristika.org/

Sunday, November 9, 2008

Sergi Haberi

Candeğer Muradoğlu'nun sergi haberi 10 kasım pazartesi Birgün gazetesinde:
http://www.birgun.net/culture_index.php?news_code=1226272515&year=2008&month=11&day=10

haber kıssaltılıp yayınlandığı için Tuyap ve daralan sergilerinin farkı ve birleşikliği net ifade edilmemesi dışında sıcak haber oldu










Situasyonist Enternasyonel'e selam çakan bir etkinliğin açılışıda sanatsevicilik-kültür endüstirisi dışında özgün ve radikal bir yaklaşım gerektiriyordu.



merdivende şarap içip-kitap okuyan sarhoş insanların arasına girip iletişime geçti, Fikret Güneş beden performansına başladı.


Gece sonunda 200 kişiyi aşacak kalabalık yoğunlaşırken bir çığlık sessizliği yırttı: şiirimiz karadır abiler!
Avamgrdist'ten Abdullah Uysal'ın haykırdığı Mor Külhani ile sergi açıldı...
şiir okunurken, kesilen misinayla açılan Hafıza pankartında kuşlanan şiirler de Mor Külhaniydi

Belediye Çalışıyor


sergi , serginin daralanı öncesinde başladı
ED ve Cins

Açık Atlas-kollektif


Şiirimiz kentten içeridir abiler

Takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir

Bir kent ölümünün denizine kayar dragomanlarıyla

Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?

Mor Külhani / Ece Ayhan


Açık Atlas
kollektif karışık teknik
kavram: Rafet Arslan
sanatçılar:
Rad, Cins, Fikret Güneş, Can Yeşiloğlu

fikret Güneş-açılış beden performans




Gökçen Öçalan/Selen Elif Karabenli



Gökçen'in kavramsal çalışması, Selen Elif Karabenli'nin canlı performansı ile canlanıyordu...

Dilana Petrowa


sıcak, akışkan ve renkli Yenilebilir Kentler'iyle...

bir sarhoş açılışı bekliyor

Gökhan Turhan açılış performansı ile klasik sergi açılışı ve sanat seviciliğin mahremiyet kavramlarını kırma girişiminde etkili oldu..

Gösteri?


Onston/Can Yeşiloğlu


düş kahramanı kapitalin F tipi şehrini uçuruyor

Gökçen Öçalan


Kent adlı duvar resmi ve Kavafis'in şiiriyle...

Özgür Korkmazgil


beden ve gerçeklik temelinden yola çıkan pentürüyle...

Taner Tunga




sergiye Mersin'den katılan Taner Tunga 8 parçalı bir dijital-kolaj serisinin adı Ürkmeyiniz'di

Sürrealist Eylem Türkiye


S.E.T aktivistleri sergiye Baudlaire Kentlerde adlı kollektif çalışma ile katıldı

Bob Actor (aka E.C.A)


Rus konstrüktivist gelenegi Situasyonist saldırgan kolaj ile birleştiren işiyle Bob A.
sadece uçkalrın kulelere girmesini seyredenlere...

Erekte Şiirşeler/Bay Perşembe


Bay Perşembe, İstanbul sokaklarının akışa bıraktığı içinde şiir olan şişeleri ile sergideydi
ps: şişeler sergi izleyicilerinin alıp yanında götürmesi, mümkünse şehrin akışına bırakması için hazırlanmıştır

Meral Sarıoğlu




Adana'dan katılım yapan Sarıoğlu'nun kent master planlarından yola çıktığı 4 psikocoğrafya haritası serginin Situasyonist gelenegi selamlayan en önemli yapıtlarındandı...

Fikret Güneş




İzmir'in Torbalı ilçesinden sergimize katılan Fikret hoca renkgarenk yaratı evreni ile sergiye renk verdi..
4 kafa enstalasyonu üstte, altında ise Sulukule adlı çalışması

Fantom (aka A.Ö)


İnsan Çöplüktür adlı sürrealist enstalasyonuyla...

Hüseyin Ugur


Kente Balyoz


Matta Clark'a selam yollayan fotoğraf (alan izmir/Turan)

Rad


Ahenkle Ulan!

Arjantin'den Selam!


Juan Carlos Otano /Grupo Surrealista del Rio de la Plata

Yavuz Tanyeli


Tanyeli'nin güncel sanat piyasasını ironi ile ele aldığı çalışması...

Yavuz abi deneyimi, sıcak sohbeti ve neşesiyle bize enerji kattı.

Murat Akagündüz




ilk kez sergimizde yer alan yeni çalışması: Anıtkabir

ve klasik çalışması Taksim Park Otel


sevgili Akagündüz'e verdiği tüm destek ve emek için teşekkür ederiz...

Saturday, November 8, 2008

bir sarhoşun sergi açılış günlüğü

ps: nasıl açıldı ne oldu diye biz anlatsak olmaz, en iyisini sarhoş bilir. W. Benjamin'de dediği gibi sarhoşluğun gücünü devrime katmak gerek:)


Sakura: Anarşik Devinim.
...dün akşam tabuları deviren bir sergi açılışındaydık hep beraber, bizim bütün klan. gerçi süt sağmak ve kahve içmekle meşgul olan birkaç yârenim gelemedi ama ben onların hepsinin yerine oradaydım, hepinizin yerine oradaydım. saat 3 gibi vardım Daralan'a, Gökçen'le artık giymekten bana gına getiren pantolonum ve gömleğimi bir güzel parçalayıp üzerine ayakkabı boyası, sprey boya, kahve, şarap ve camsille bir giriştik, sonra sanayi hurdalarında tozladık, dişlerime kadar kir sürdük, zaten saçlarımı da iki gündür yıkamıyor, tırnak ve sakallarımı üç haftadır kesmiyor idim, giyindim, Cins beyin belediye çalışıyor temalı merdiven kenarı işinin kenarına çöküp şarabımı yudumlamaya giriştim, bir yandan da Great Gatsby'yi okuyorum ders niyetine. İşbu sergi, Surrealist Eylem Türkiye, 6.45 yayınları, Karşı San'at çalışmaları gibi arkadaşların desteğiyle Rafet Arslan beyin koordinatörlüğünde vuk'u bulan ''Bu 1 Sitüasyonis Sergi Değildir'' idi.
Ventochild performansına geçene kadar betonda oturmaktan kıçımı, bağırsak ve böbreklerimi üşüttüm, az biraz dolaşmaya giriştim alanda, ilk tepkiler hoş idi. Gittim, adının Hatıra olduğunu belirten bir hanımkızımıza kendisine san'atçı dendiğinin üzerine bir mini-röp gerçekleştirdim. Serhoşluktan hatırlamıyorum amma en son ben sendenim diyordu. Kanatları olan eser onun. Sonra Rad kardeşimize bayağı bir salça oldum, affede, defterime bir şiycik çizdirdim, ayıya benzer bişi çizmiş, bana benziyor. Gözümden kaçmadı sanmasın. Selen'in elindeki kitap Tanrılar Okulu'ydu meraklısına, Selen'den sonra dans ettiğim, önünde diz çöktüğüm papatya evlenmek istediğim Sakura. Çok şey oldu, kustum falan. Bu arada şişelerdeki şiirler Bay Perşembe'ye ait, bulucam o Bay Per Perşembe'yi. Gayet de güzel işler var sergide, hepinizi bekliyorum. Daralan güzel bir yer, sahibi Erdinç bey ve adını hatırlamadığım hanımı gayet hoşsohbetler, Ventochild, Bora Başkan'mış, sonradan aydım. Fikret Güneş'in karakutusuysa en hoşuma giden interaktif şey bugüne kadarki. Kendisini yakalarsanız biraz sohbet edin, çok iyi biri. Devendra Banhart'a benzeyen Bilgi'li kardeşim, bence Psikoloji oku, Somay'a selam. Janis Joplin'e benzeyen Fatma ablama benzeyen kızkardeşim, korkutmadım umarım seni, dediğim gibi, kırmızı far da yakışır gözüne. Lavaboyu kustuktan sonra temizledim.


Kemal sağolsun, gelip yanıma oturması inandırıcılığımı artırdı. Gökçen sağolsun, Irmak sağolsun, Erdinç bey sağolsun, Selen sağolsun, Petrowa çok yorma kendini, Rafet Arslan sağolsun, herkes sağolsun mut'lu olsun. Yücü sağol, en çok da Sakuram sağolsun, hepiniz mutlu olun.

http://hurhilmipir.blogspot.com/

Thursday, November 6, 2008

Açık Atlas Notları

Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?
Mor Külhani/Ece Ayhan


Aşırı modern zamanlardayız. Hız ve ona kanser gibi yapışmış tüketme arasındaki ara-yüzeyde, sadece imgeleri değil, deneyim ve psişik varoluşları da emtialaştırıyoruz. Gündelikten taşıp imgelem dünyasını işgal eden şiddete karşı; bir direniş örgütlenebilinir mi? Öncelikle gösteri’nin imgesinin tahakkümüne karşı imge özgürleştirilmelidir.

Bu yüzden yaşanan kaosun ortasında Ece Ayhan’ın deyimiyle açık atlaslar hazırlamak gerekli. Dünya Ticaret Örgütünün, Nato’nun, Microsoft’un ve her türden devletin dayattığı dünya dışında, olası başka dünyaların resmedildiği atlaslar.

Bu dünyaya karşı, şimdi ve burada oluşturulmaya başlanacak yeni dünyalar, yerel sınırlar ile sınırlandırılamaz. Çünkü Kroker’ın deyişiyle sanal sınıf, Wark’ın deyişiyle vektörel sınıf, Negri’nin deyişiyle imparatorluk küreseldir. Ona karşı, herhangi bir yerde birden oluşacak açık ve özgür bölgeler, yeni varoluşlar, durumlar yaratılmalıdır. İktidarın virüse döndüğü yerde devrimde göçebe olmalıdır.

Dünya şirketlerin ve devletlerin olmadığı gibi insanlarında sahipliğinde değildir. Doğa insana böyle bir tapu ya da işletme hakkı vermemiştir. İnsan merkezli uygarlığın ehlileştirilmesi olarak ekolojizmin kendisi ironidir. Dünya da insanlar kadar kayın ağaçlarının, ahtapotların, otların ve denizlerinde varlık hakkı vardır.

Zamanın hükümdarlığından, çalışmanın köleliğinden, toplumun ve dinin kişiyi ezen kurallarından bağımsız çocukluk, yitirdiğimiz özgür geçmişimizdir. Çocuk şaka yapar, eğlenir, her şeyi oyuna çevirir, gerekirse şımarır yani büyüklerin yaşamının rasyonelliğine gedikler açar. İsterse soyunur, çıplak gezer, ahlakı ve kutsalı hiçe sayar. Sever ve sevgisinde bencildir. Lunaparkların, hayvanat bahçelerinin, çocuk parklarının, kocaman sahillerin taşıdığı devrimci psiko-coğrafyanın sadece çocuklar farkındadır. Bu yüzden açık atlas çocuk naifliğinde gizli devrimci potansiyeli selamlar.

Sokak çocukların oyun, kedilerin yaşam alanı olmasının yanında, farklı güç ağlarının ele geçirme uğraşında olduğu bir cangıldır. Hayat denilen kurgunun Gerçek ile sınandığı bir alan, düğümlerin çözüldüğü bir saflaşma mekânıdır. Tüm canlılığı, karmaşıklığı, iç içe geçmişliği ile başka mecraların olduğu gibi sanatında bir duruş olarak kendini göstereceği bir alandır. Şehrin bütününe giden haritanın çizimi, dar arka sokaklardan başlar.



Bir Mücadele Arenası Olarak Kent

11 Eylül sonrası dünya da devlet, bir güvenlik devleti haline getirilmektedir. Gözetleme, denetleme, dinleme, fişleme uygulamaları her türden, insan hakları ihlaline karışmıştır. Güvenlik devleti denilen şey aslında bize 1984 kadar tanıdıktır. Otorite sahiplerinin bilgiyi tahakküm aldıkları bir dönemde, sivil itaatsizlik de insanların hayatını ilgilendiren bilgiyi insanlarla paylaşacaktır. Şehir sistemin medyası ile karşıt-medyanın muharebe alanıdır.

Ülkemiz de sanata ya da hayata dair radikal tahayyülleri olan insanların kentçilik üstüne stratejiler geliştirmemiş olmaları ironiktir. Mimari sorunu, sadece üslup ya da estetik form kaygısının parçası değildir, tıpkı her sosyal alan gibi uzmanların kontrolüne bırakılamaz. Kentsel kibarlaşma aynı zamanda soylulaştırma çabasıdır. Kapital için kentin ‘açık şehir’ haline getirilme çabasıdır. Böylece eskimiş, gözden düşmüş bu mahallerin toplumsal bilinçdışında birikmiş enerjileri yok edilecek ve tamamıyla gözetleme-denetim ağına bağlanacaklardır. Mülksüzlerden boşaltılmış, temizlenmiş, kibarlaştırılmış mahallerin arsaları üzerinden kapitalin üretim-tüketim-yeniden üretim döngüsü hâkim olacaktır. Dev gökdelenler, yıkıntıların işaret fişekleridir.

P.K. Dick, “Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi” romanında dünyayı koca bir çöplük olarak resmeder. Çöp artık her yeri ele geçirmekte, çöple baş edilememektedir. Modern uygarlığın son durağında dünyanın hâkimi çöptür. Evrimin yeni aşaması ise insanın çöpleşmesidir.

Değersiz görülen mekânların sakladığı şiiri deşifre etmeye çabalıyoruz. Tarihin şu anında, yıkımın doğuracağı yeni tutkuları gözlemleyip, özgürlüğün çatal dilini yaygınlaştırmak görevi, faillerini beklemekte… Birlikçi bir idealin çıkış noktası, ayrılığın eleştirisidir. Yabancılaşmanın son durağında insan ruhunun röntgenini çekebilme şansımız olacak mı, sorusuna ne yazık bir yanıtımız yok.

Düşler kadar kâbuslar da haritalanır. Ütopya manzaraları ile dis-ütopik kehanetler hep yan yana durur imgemizde. Karanlığı unutarak, yok sayarak aydınlanmak imkânsızdır. Ve bu günün kâbusu, yarının mücadele edilecek gösterisidir.

Ama her şeye rağmen ‘düz ayak çivit badanalı 1 kent nasıl kurulur abiler’ sorusunun olası yanıtlarını aramak ve mücadele etmek gerekir. 7 Kasım saat 7’de daralan da belirecek 4 metrelik açık atlas Ece Ayhan’ın sorusuna paralel yakılmış bir işaret fişeğidir.


Sonuç Olarak: Bu 1 Situasyonist Sergi Değildir!

Situasyonist Enternasyonel’in oluşumunun üzerinden 50 yılı aşkın zamanın geçmesine rağmen, ne yazık ki ülkemizde bu eylem-sanat hareketine dair ne yazık ciddi bir tartışma ve bilgi birikimi bulunmamaktadır. Bu da hareket ile ilgili birçok yanlış kanının oluşmasına sebep olmuştur.
Ülkemiz sanat-eylem tarihçesinde Situasyonist bir eylem grubu olmamış ve hali hazırda bulunmamaktadır. Bu yüzden Karşı sanat ve projeyi oluşturan dayanışma grubu çok ciddi bir sorumluluğun altına ya da taşın altına el atmıştır.

Özel olarak bu proje kapsamında Situasyonist Enternasyonel’e selam durma; ona bu günden bakma ve sağladığı pratik imkanları ele alma çalışmasıdır. Genel olarak yürütülen bütüncül proje Tüyap Kitap Fuarındaki dokümanter sergi ve etkinliklere paralel güncel bir sergi yapma fikrinden ortaya çıkmıştır. Bu yüzden Karşı Sanat Çalışmaları, 6:45 Yayın, daralan ve haziran ayından beri toplantılara katılan, emek veren tüm proje katılımcılarına teşekkür ederiz.

Sokağın sanatının, güncel sanat piyasasının standart günde Bu 1 Situasyonist Sergi Degildir sergi aktivasyonu, sergi aşaması öncesinden başlamak üzere kolektif üretim ve yeni bir tarzda sunum mantığı ile hareket eder.

Şehri sıradan bir yüzey değil bir beden olarak ele alan ve mimari üstünden var olanın sıkı bir eleştirisini yapabilen Murat Akagündüz’ün yapıtları harici tüm yapıtlar kolektif enerji ile hazırlanmıştır. Akagündüz’ün kent peyzajları, muhalif dil için araştırılması gereken psiko-coğrafya notları olması sebebiyle kolektif süreç ile iletişe geçmeye oldukça elverişlidir.
Yavuz Tanyeli, insan ruhunun karanlık tarafını da deşmeyi beceren bir yaratıcı. Tanyeli'nin özgun ifadelerle yapıtlarında sık sık işlediği yabancılasma kavramı, Situasyonist Enternasyonel ile benzer sorgulamalara ulasır.
Özgür Korkmazgil, Situasyonistlerin hedef aldıgı tüketim cılgınlıgının ışılyılı bir nesnesini izleyiciye sunuyor. Hiper-realist piliç, insan ruhunun yoksullaştıkça, parıldayan gösterinin bir sembolüdür adeta..

Sürrealist Eylem Türkiye aktivistleri tek tek etkinlik kollektivitesinin parçası oldular ve sokaktaki üretimleri ile ve blogları ile sergi fikrini beslediler. Arjantin ve Uruguay Sürrealist hareketini temsil eden Grupo Surrealista del Rio de la Plata, grubun sözcüsü Juan Carlos Otano’nın hazırladığı bir afiş ile Lautreamont’un doğduğu topraklardan sergiye selam verdiler.

avaMgardist’in sergi bünyesindeki sokak performansları 6- 7- 8 Kasım günleri, sabah işe gidiş vaktinde Tünel’den Karaköy’e inen Yüksek Kaldırım caddesi-yokuşu ve çevresinde yapılacaktır. “Dikkat Tiyatro Var” adıyla etkinlikte yer alacak performansın görüntü kayıtlarından oluşturulacak video da daralan’daki sergide gösterilecektir. avaMgardist, Abdullah Uysal’ın hazırladığı kurgu üzerinden, İzmir ve İstanbul’daki katılımcılarının oluşturduğu kolektif süreç ile etkinlik performansını hazırlamıştır.

Proje davet edilen diğer insiyatifler ve sanatçılar kişisel yaratıcılıklarını, kolektif tartışma-çalışma pratikleri ile uygulama yeteneğinde sanatçılardır. Bu maksatla belirlenen sergi katılımcılarıyla bir çeşit atölye mantığı ile 4 aylık bir çalışma yürütülmüştür. Dilimize kazandırılmış az sayıda Situasyonist metni tartışarak başlayan süreç, yeni çeviriler, sergi koordinatörünün ve proje paylaşım grubundan dostların özgün metinlerinin ortaya konup tartışılması ile devam etmişti. Ardından sergi alanında yapılacak bireysel ve kolektif yaratılar, koordinatörün çizdiği özgür alan içinde topluca tartışılmıştır.

Sergi koordinatörü; katılımcıların sergi öncesi sokaklarda kentsel oyunlar oynamaya ve kendi müdahalelerini göstermeye dair şenlikli bir baştan çıkarma stratejisi izlenmektedir. Açılış öncesi sergi katılımcılarının yaptıkları sokak işleri sergi blogunda yer verilerek etkinlik olayın ruhuna uygun olarak sokakta başlatılmıştır.

Sonuçta bu sergi mekanının tümü bir kolaj olarak tasarlanmıştır. Devrimci avant-garde gelenekle ilişkiye giren, hayat ile sanat arasındaki sınırları kaldırma çabasına destek olan bir sergidir.

Emeği geçen herkese çok teşekkür ediyor ve Situasyonist geleneği buradan selamlıyorum.

Rafet Arslan

Wednesday, November 5, 2008

dans ederek...


avaMgardist- Yarın Yuksek Kaldırıma Çıkıyor

Bu 1 Situasyonist Sergi Değildir- sergimiz 6 Kasım perşembe günü Galata sokaklarında start alıyor.
Sabah insanların işyerlerine gitmek içinşehre aktıı saatlerde yapılacak 'dikkat tiyatro var!' iş süreci-sokakın akışı ve yabancılaşma kavramını temel alan ve avant garde tiyatro geleneğini selamlayan bu performası tüm dostlarımız izleyebilir..
Yuksek Kaldırım'dan Karaköye inen bölgede 2 uyarı pankartı ile çizilecek dairede yapılacak performansın videosu sergi suresince daralan da görülebilecek..

Tuyap Situasyonist Enternasyonel Sergisi- basın duyurusu

68 Hareketinin “esrarengiz enternasyonal”i Sitüasyonizm TÜYAP Artist 2008 Fuarı’nda!

Varlığını 1957’de hissettirmeye başlayan Sitüasyonist Enternasyonal (SE) , ilk yıllar da megolamanyak estetlerle fanatik çapulcular tarafından kurulan, Avrupa’yı bir yönetim altında birleştirmeyi amaçlayan ve solcular tarafından küçümsenip, hiç kimsenin önem vermediği bir grup olarak görülüyordu.
Fakat 1966’da o koca Strasbourg Üniversitesi’nin bir grup sitüasyonist sempazitanın önderliğinde öğrenci birliği tarafından işgal edilmesinin (ki bu grup öğrenci birliğine ait fonu sitüasyonist propagandalarını bütün dünyaya yaymak için kullanmışlardı) ve 1968’de Mayıs hareketleri döneminde Cumhurbaşkanı de Gaulle’ün “olumsuz olmaktan zevk alan” birkaç insanı suçladığı, ancak bu birkaç insanın nasıl olup da başkanı olduğu hükümeti dağılmanın eşiğine getirdiğini açıklayamadığı o konuşmasına vesile olan patlamanın ardındaki SE, “Esrarlı Enternasyonal” olarak ün yaptı. Sitüasyonizm, kültürden sanata, oradan mimariye ve kente dönük radikal tezleriyle dikkat çekti.
Karşı Sanat Çalışmaları, 6,45 Yayınları, Daralan ve Koridoor işbirliğiyle gerçekleştirilen dökümantasyon sergi, ülkemizde çok tanınmayan bir hareketin temel metinlerini, manifestolarını, kolajlarını ve işlerini sergiliyor.

1/9 Kasım
Tuyap Sergi Alanı

Sergi Mulakatı

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=EklerDetay&ArticleID=906302&Date=04.11.2008&CategoryID=42

Erman Ata Uncu'nun Radikal 2 için yaptigi dürüst-açık haberden dolayı teşekkür ederiz...
sadece başlıkta Tuyap'taki Situasyonist Enternasyonel sergisinin bu sergiye bağlı olduğu cümlesi yanlış anlaşılmaya müsait oalbilir. Doğrusu daralan'daki sergimiz Tuyap'taki Situasyonist Enternasyonel adlı etkinliğin bağımsız bir parçasıdır...

daralan nerede?


Thursday, October 30, 2008

Baudlaire/Flaneur/Derive


Baudelaire ; modern hayatın kahramanlığı üstüne yazarken, sadece şehri keşif heyecanı ile sokaklara çıkan yüreklerin tercümanıdır:
‘Paris hayatı, şiirle ve harikalarla dolup taşmaktadır. Harikalar, tıpkı hava gibi bizi sarıp içimize işliyor, ama onu görmüyoruz’

Wednesday, October 29, 2008

Ürkmeyiniz!

Ürkmeyiniz! insanlığa her döneminde korkularıyla oluşturulmuş yaşamlar dayatılmıştır. korku; ağzı kurutur, gözbebeklerini büyütür ve insanları bir birlerine yakınlaştırır. sanırım bu yüzden geçmişte: sursuz ve susuz kent olmamıştır.surun dışındaki korkulması gereken varlığa dönüştürülmüş, oluşturulan korku kültürü ile yok edilmesi gereken öteki arasında bir bağ oluşturulmuştur.modern yaşamın yatay ve dikey biçimlendirilmiş kentlerinde ise öteki: o kente ait olmayan ya da kentin kurallarıyla yaşamını sürdürmeyenler üzerinde yoğunlaşmış. ötekiler için kent merkezlerine uzak kör noktalar oluşturulup kentli için ucuz iş gücü kaynağı olarak yaşamalarına izin verilmiş.günümüz kentlerinde ise korkular ve ötekiler, her an belirebiliyor kentli için. bu durum karşısında kent soylusu yeni surlar inşaa ederken, geride kalanlar korkularının kaynağı ötekini belirlemeye çalışıyor.ötekileştirdiğine dönüşüveren günümüz insanı, çaresiz modern dönemden oluşturduğu ötekiler üzerinde korkularını dindiriyor.bunu kimi zaman sürek avı benzeri bir biçimde, kimsinde onları kentten öteleyerek ya da teşhir ederek görünür kılınmalarını engellemiştir.ancak, göz önünden kaldıran öteki korkunun kaynağı olmadığından, onları tam anlamıyla da ortadan kaldırmıyor. yeni bir korku krizinde onlara ihtiyaç olduğunu düşünerek.korkuların dindirilmesi gereken zaman dilimine kadar, zararsız ve kontrol altında tutulan bir varlıkmış gibi bekleterek.evet onlar biziz, ürkmeyiniz.

Taner Tunga

Monday, October 20, 2008

Mor Külhani

1. Şiirimiz karadır abiler

Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
Taşınır mal helalarında kara kamunun
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir

Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler

2. Şiirimiz her işi yapar abiler

Valde Atik'te Eski Şair Çıkmazı'nda oturur
Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür
Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta
Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir

Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler

3. Şiirimiz gül kurutur abiler

Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın
Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga'ya kaçan
Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu
Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir

Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler

4. Şiirimiz erkek emzirir abiler

İlerde kim bilir göz okullarına gitmek ister
Yanık karamelalar satar aşağısı kesik kör bir çocuğun
Kinleri henüz tüfek biçimini bulamamış olmakla
Tabanlarına tükürerek atış yapmasının şiiridir

Böylesi haftalık resimler görür ve bacaklanır abiler

5. Şiirimiz mor külhanidir abiler

Topağacından aparthanlarda odası bulunamaz
Yarısı silinmiş bir ejderhanın düzüşüm üzre eylemde
Kiralık bir kentin giriş kapılarına kara kireçle
Şairlerin ümüğüne çökerken işaretlenmesinin şiiridir.

Ayıptır söylemesi vakitsiz Üsküdarlıyız abiler

6. Şiirimiz kentten içeridir abiler

Takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir
Bir kent ölümünün denizine kayar dragomanlarıyla

Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?

Ece Ayhan

avaMgardist- Sokak Performans

Dikkat Tiyatro Var…

Karl Marx kapitalist düzen içinde yabancılaşmayı vurgular. Bu yabancılaşma insanın doğasına yabancılaşmasıdır. Böylece insan kendine, kendi emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşır. Kapitalist pazarın bir unsuru olarak işleyen çarklardan biri haline gelir.

Her sabah aynı saatte kalkıp, aynı yolları arşınlayarak, aynı araçlarla, aynı işin başına geçen işçi (emek harcayan kişi) artık yabancılaşmanın dibine vurmuştur. O kadar yabancılaşmıştır ki artık arşınladığı yolun bile farkında değildir.

Bu proje ya da performans yerleşik hale gelen ve rutine bağlanan zaman diliminde bir kırılma yaratmak amacıyla oluşturuldu. Şöyle ki;

Belli bir mekânda (bu özellikle işe giderken herkes tarafından kullanılan yol olması gerekmektedir.) bir anlık ve kısa bir mesafede rutini bozacak eylemlerden oluşmaktadır. Bu eylemler de tiyatro sayesinde gerçekleşecektir. 200 – 300 metre uzunluğundaki bir sokakta sabahın erken saatlerinde (ki işçilerin işe gidiş saatleri) birkaç noktada oyunlar oynanacaktır.

Bu sınırlandırılmış alanın girişinde geçenin dikkatini çekecek bir biçimde girdiği alanda tiyatronun olduğuna dair bir işaret ya da pankart ya da afiş vb. olacaktır. Sabahın köründe işine giden ve kendisine, emeğine, çevresine yabancılaşmış işçinin rutin işe gidişi manipüle edilecektir.

Kısa oyunlarla insanların ilk gün sadece yüzlerinde bir tebessüm yaratılması beklenmektedir. İkinci gün ise insanlar gene aynı noktada gene aynı saatlerde gene aynı eylemle karşılaşacaktırlar. İkinci günde ise yüzlerindeki gülümseme daha da artacaktır. Ertesi gün gene aynı noktada gene aynı saatte aynı durumla karşılaşınca belki de çok kısa olsa da durup bakacaklardır. Artık o işçiler için ertesi gün de böyle bir şeyle karşılaşmaları mümkün kılınacaktır. Alışmaya başladıkları bu durum ertesi gün kırılacaktır. Sokağın girişindeki pankart ya da sokakta tiyatro olacağını yazan işaret duracaktır. Fakat hiç oyun oynanmayacaktır. Bu oyun oynanmama durumu işçide farkındalık artırması bakımından önemlidir. Şöyle ki; alıştığı oyun olgusunu aramaya başlayacaktır. Fakat oyun olmayacaktır. Bu şekilde işçi etrafında olup bitenleri anlamaya çalışacaktır. Etrafındaki olayların oyun olup olmadığına ilişkin gözlemle sahip olacaktır. Bu şekliyle yabancılaşmış işçiye etrafını dinleme ya da gözlemleme imkânı sağlanmış olacaktır. Bunun yanında rutin oluşumu da kırılarak monotonlaşan ya da sabitleşen alışılmışlık durumu da kırılacaktır.

Bu nedenle bu performans için oynanacak oyunlar hayatın içinde doğallıkla oynanmalıdır. Gerçek kadar gerçek olmalıdır ki; işçi oyunların oynanmadığı gün içinde de oyun olasılığı bulunan gerçek kesitlerle karşılaşabilsin.

“Şehri, iktidarın top sahası olmaktan çıkaracak yegâne güçlerden biri gerçek sokak sanatçılarının yaratacağı geçici durumlarla oluşacak olan sürekli değişen dekor kullanımıdır. Ülkede her ne kadar poplaştırılmış olsa da -çok şeyde hep olduğunca- gerçek anlamda bu işi yürüten insanların varlığı ve geçici otonomları bizim için çok önemlidir. Şehri psikocoğrafya sahasına taşıyacak olan güç: sokak kolâjları, grafittiler, sloganlar, hayat, sokak tümleşmesinin gerçekliğinden ve iktidarlardan sıyrılmaktan başka bir şey değildir. “Dönüştürmek” gerekli ve kaçınılmaz olandır.”[1]

Bu alıntıya dayanarak yapılacak olanın hem kapitalist ekonomik düzenin çarkı olmaktan kendini kurtaramamış işçilere yönelik olması, hem sokağın statükosuna müdahale etmesi, hem de geçici bir otonom sahası yaratması bu performansın Sitüasyonist Enternasyonal’e selam yollayacağı anlamına gelmektedir…

avaMgardist…


NOT:
avaMgardist’in sokak performansları 6-7-8 Kasım günleri sabah işe gidiş vaktinde Tünel’den Karaköy’e inen Yüksek Kaldırım caddesi-yokuşu ve çevresinde yapılacaktır. Dikkat Tiyatro Var adıyla etkinlikte yer alacak performans görüntü kayıtlarından oluşturulacak video da daralan’daki sergide gösterilecektir.

[1] http://cyberzenarchy.wordpress.com/2008/08/18/lettrist-situasyonist-metinler-1/ adresinden LETTRIST SITUASYONIST METINLER-1 adlı yazıdan alınmıştır.

Sergi Afişi


Tuesday, October 14, 2008

Situ Anahtar

SİTÜASYONİST ANAHTAR KAVRAMLAR

Oluşturulmuş Durum :
Debord’un 1957’de yazdığı gibi,sitüasyonistlerin ana düşüncesi, durumlar (sitüasyonlar) oluşturmaktır. Oluşturulmuş durum ise “Birleştirici bir çevrenin ortaklaşa örgütlenişi tarafından bilinçli ve somut bir biçimde oluşturulmuş bir yaşam anı, bir olaylar oyunu” diye tanımlanır. Sitüasyonist Enternasyonal (SI), diyalektik Marksizmi benimsediği için durumların oluşturulması, özgül bir avangart pratikten çok, yaşamın sanatla genel olarak diyalektik birleşimini ifade eder. SI, bu kavramı önce beat “happening”leri gibi sanatsal pratiklerden ayırma, sonra da onu Paris Komünü ve Watts İsyanı gibi tarihsel olaylarla, nihayet tam devrimle özdeşleştirme yoluna gitmiştir. Sitüasyonistler, doktriner olmamak ve dikkati Enternasyonal’in kendisine, eyleme ve devrime çekmek amacıyla “sitüasyonizm” sözcüğünü kullanmamaya özen göstermişler, hatta karşıdevrimcilerin uydurduğunu söyledikleri bu sözcüğü reddetmişlerdir. Onlara göre, “durumların oluşturulmasıyla teorik ya da pratik olarak ilgilenen, bunu iş edinen, SI üyesi kişi” anlamında “sitüasyonist”i kullanmak yeterlidir.

Üniter Şehircilik :
“Deneysel davranışlarla dinamik ilişki içinde birleşik bir çevrenin oluşturulmasına katkıda bulunan sanat ve tekniklerin birlikte kullanımına dair teori” diye tanımladıkları bu kavramı Sitüasyonistler, Letrist Enternasyonal ve Hayalci Bir Bauhaus İçin Uluslararası Akım’dan devralarak dérive, psikocoğrafya ve situgrafiye doğru geliştirmişlerdir. Sitüasyonist Enternasyonal’in ilk yıllarında üniter şehircilik kuramda ağırlıklı bir yer tutarken sonraki yıllarda “gösteri” kuramına doğru atılan adımlar ve Enternasyonal’den kopuşlar nedeniyle eski önemini yitirmiştir.

Dérive (Sürüklenme) :
Kent toplumunun içinde bulunduğu koşullarla bağlantılı, deneysel bir davranış kipi; farklı çevrelere kısa süreli geçiş tekniği ve bu teknikle gerçekleştirilen eylem (Sitüasyonist Enternasyonal Bülteni, Sayı 1, Tanımlar). Debord’a göre Dérive, psikocoğrafik etkilere dair bir bilinç içerdiği ve oyuncu-yapıcı bir karaktere sahip olduğu için kentte tek başına veya topluca, rastgele dolaşmaktan hayli farklı bir eylemdir. Dérive bu anlamda geçmişin “flanör”lüğünden de farklıdır; çünkü dérive, flanörün gördüklerinin ötesinde, gözün imgesel bütünleştirmesinin dışına taşan bir tür körlükle, yani bilinçle gerçekleşir. Dérive’ye çıkanlar, kentin psikocoğrafyasının, kendi konumlarının farkına varır ve varlıklarına ilişkin özbilinçlerini pekiştirirler.

Psikocoğrafya :
Psikocoğrafya, bilinçli bir biçimde düzenlenmiş olsun veya olmasın, coğrafi çevrenin bireylerin duygu ve davranışları üzerindeki özgül etkilerinin araştırılmasıdır. Üniter şehircilik ve dérive ile birlikte psikocoğrafyanın da fikir babası Ivan Chtcheglov’du. Chtcheglov’un henüz Letrist Enternasyonal zamanında, 1953’te yazdığı “Yeni Şehirciliğin Formülasyonu”, sonraki yıllarda sitüasyonistlerin üniter şehircilik ve dérive pratiklerini geliştirmelerinde, Guy Debord ve Asger Jorn’un birer psikocoğrafik harita niteliği taşıyan, ünlü topoğrafik kolajlarını (“Çıplak Kent” ve “Paris’in Psikocoğrafik Kılavuzu”) yapmalarında etkili oldu. Bu kolajların bir diğer esin kaynağı da Madeleine de Scudéry’nin 17. yüzyılda yaptığı “La Carte de Tendre” (Şefkat Ülkesinin Haritası) adlı düşsel haritaydı. 1980’lerden bu yana, sitüasyonist düşünce mirasının akademik çevrelerde popülerleşmesine koşut olarak, psikocoğrafya alanındaki çalışmalar artarak çeşitlenmiştir.

Situgrafi :
Asger Jorn’un, letristlerin “hipergrafi”sinden ve Poincare’nin topolojisinden (analysis situ) yararlanarak geliştirdiği, Öklidçi olmayan geometrik, topolojik ve plastik kuram.

Detournement (Saptırma) :
Sitüasyonistler, saptırma hakkında şöyle yazmışlardır (1958): “Saptırma, eskiye ait estetik değerlerin saptırılmasının kısa ifadesidir. Bugünkü ya da geçmiş sanat üretimlerinin daha yüksek nitelikli bir çevre oluşturulması etkinliğine katılmasıdır. Bu anlamda sitüasyonist bir resim ya da müzikten söz edilemez; sadece bu araçların sitüasyonist kullanımından bahsedilebilir. Daha temel bir anlamda, eski kültürel atmosferin saptırılması, bu atmosferin yıpranmışlığını ve yitikliğini açığa çıkaran bir propaganda yöntemidir”. “Gösteri” tarafından üretilen imajların yapıbozumcu yeni bir içerikle tekrar sunulması, statükoyu deşifre edip ona çomak sokabilir. Saptırma, günümüzde Adbusters, Cacophony Society, Billboard Liberation Front vb. pek çok radikal grup tarafından sahiplenilmiş, etkin bir yöntemdir. Nike, Pepsi, Diesel gibi kimi dev şirketler, “başarılı”anti-reklamlar üreten gruplara reklam kampanyalarında görev almaları için zaman zaman çok cazip teklifler götürmüşlerdir.

Geri Kazanma :
Varlığını sürdürebilmesi, toplum üzerindeki denetiminin sürekliliğine bağlı olan “gösteri”, potansiyel tehdit olarak algıladığı bir durumu, başka bir zemine taşıma, göz kamaştırıcı alternatifler üretme ya da doğrudan benimseme yoluyla etkisiz kılar, kendi lehine geri kazanır ve gösterinin bir parçası olarak satışa sunar.

Gösteri :
Debord’un 1967’de yayımladığı “Gösteri Toplumu”, Marx’ın Kapital’de “meta fetişizmi” adı altında irdelediği ve üretici güçlerin toplumsal ilişkilerine atfettiği nesneleşme olgusunu toplumun tümüne yayar. Buna göre toplum, “gösteri”nin tüketicisi olan pasif izleyicilerle, nesneleşmiş “gösteri”nin kendisinden ibarettir. Debord, şöyle yazar: “Gösteri, ürettiği imgelerin toplamından ibaret değildir; bu imgelerin aracılık ettiği, insanlararası bir toplumsal ilişkidir”.

Çözülme :
Daha üstün kültürel yapıların oluşumunu olanaklı ve gerekli kılan, baskın nitelikteki daha yüksek araçların belirmesinin bir sonucu olarak, geleneksel kültürel formların kendilerini yokediş süreçleridir. Bu süreçte, aktif çözülme aşaması, eski üstyapı kurumlarının fiilen yıkılmış oduğu aşama (ki bu aşama aşağı yukarı 1930da son bulmuştur), nihayet, o zamanlardan bugüne dek süren yinelenme aşaması gibi farklı aşamalar saptanabilir. Çözülme aşamasından yeni yapıların oluşturulmasına geçişte yaşanan gecikme, kapitalizmin devrimci tasfiyesinin gecikmesiyle bağlantılıdır.

Situ/Baader


Bob Actor'ın görsel müdahalesi...

Kültürel Devrim Üzerine Tezler/Debord

KÜLTÜREL DEVRİM ÜZERİNE TEZLER
GUY DEBORD

1
Estetiğin geleneksel amacı, kişinin mahrumiyet ve yoklukta hayatın belli geçmiş öğelerini, sanatın aracılığıyla, zamanın egemenliğinde değer kaybeden görünüm olduğu için görünümlerin karmaşıklığından kurtaracağını hissettirmektir. Estetik başarının derecesi süreklilikten ayrılamaz olan ve hatta sonsuzluk üzerinde hak iddia etme eğiliminde olan bir güzellikle ölçülür. Sitüasyonist amaç, tereddütsüzce düzenlenen geçici anların değişimleri yoluyla hayatın tutkulu bolluğu içine derhal bir katılımdır. Bu anların başarısı sadece geçici etkileri olabilir. Sitüasyonistler kültürel etkinliği bütünlüğün bakış açısından, boş zamanın genişlemesi ve iş bölümünün ortadan kalkmasıyla sürekli bir şekilde geliştirilebilecek (sanatsal iş bölümüyle başlayarak) günlük yaşamı inşa etmek için deneysel bir metot olarak göz önüne alırlar.

2
Sanat, duyumlar üzerine bir bildiri olmayı bırakabilir ve daha yüksek duyumların doğrudan bir düzenlemesi olabilir. Bu, kendimizi üretme meselesidir, bizi esir eden şeyleri değil.

3
Mascolo, çalışma gününün proletaryanın diktatörlük rejimi tarafından azaltılmasının “devrimsel gerçekliğini bırakmasının en kesin güvencesidir” derken haklıdır (“Le Communisme”). Gerçekten de “insan bir metaysa, ona bir şeymiş gibi davranılıyorsa, insanların kendi aralarındaki genel ilişkiler bir şeyin şeyle ilişkisiyse bunun sebebi ondan zamanını satın almanın mümkün olmasıdır.” Mascolo buna rağmen “özgürce çalıştırılan bir insanın zamanı”nın her zaman iyi harcandığını ve “zamanın satın alınmasının tek kötülük” olduğu sonucuna varırken çok acelecidir. Zamanın istihdamı günlük hayatın inşa edilmesi için modern araçlara sahip olmadan hiçbir özgürlük yoktur. Böyle araçların kullanımı ütopyacı bir devrimsel sanattan deneysel bir devrimsel sanata sıçrayışı işaret eder.

4

Sitüasyonistlerin enternasyonel bir birleşmesi, kültürün gelişmiş bir sektöründeki işçilerin bir birliği olarak ya da daha çok artık toplumsal durumlar tarafından engellenen bir görev üzerine hak iddia eden herkesin bir birliği, dolayısıyla kültürdeki profesyonel devrimcilerin bir organizasyon girişimi olarak görülebilir.

5
Zamanımız tarafından biriktirilen materyal güçler üzerindeki gerçek kontrolümüzden pratikte ayrılmış durumdayız. Komünist devrim oluşmamıştır ve hala eski kültürel üstyapıların ayrıştığı bir çerçevede yaşıyoruz. Henri Lefebvre doğru bir şekilde bu çelişkinin ilerleyen birey ve dünya arasındaki spesifik modern uyumsuzluğun kalbinde olduğunu görür ve bu uyumsuzluğa dayanan kültürel eğilimi devrimci-romantik olarak isimlendirir. Lefebvre’nin kavramındaki eksiklik uyumsuzluğun basit ifadesini, kültür içerisindeki devrimci eylem için yeterli bir ölçüt yapmasında yatar. Lefebvre, derin kültürel değişime doğru tüm deneyleri önceden reddederken bir içeriğe razı kalır: ayrıştırmanın çerçevesi içerisinde hangi biçimi aldığından bağımsız olarak ifade edilebilen (hala çok uzak olan) olanaksız-olasının farkındalığı.

6
Eski kurulu düzeni tüm görünümlerinde alt etmek isteyenler kendilerini şimdinin düzensizliğine bağlayamazlar, kültür alanında bile. Kişi, geleceğin ilerleyen düzenini somut bir görünüm yapmak için kültür alanında bile mücadele etmeli ve beklemeye devam etmemelidir. Bilinen kültürel biçimlerdeki tüm ifadenin değerini düşüren, aramızda halihazırda mevcut olan, onun bu olasılığıdır. Kişi, sahte iletişimin tüm biçimlerine yıkımı dile getirmek için, bir gün gerçek ve doğrudan iletişime ulaşmak için (yüksek kültürel araçlar çalışan hipotezimizde: inşa edilmiş durum) yol göstermelidir. Zafer, düzensizliği sevmeden onu yaratmayı başaranların olacaktır.

7
Kültürel ayrışmanın dünyasında gücümüzü test edebiliriz ama çalıştıramayız. Dünyayla uyumsuzluğumuzu alt etme pratik görevi, yani ayrışımın daha yüksek inşalarla üstesinden gelmek romantikçe değildir. Lefebvre bakımından başarısızlığımızın derecesine göre, tam olarak “devrimci romantikler” olacağız.

Sunday, October 12, 2008

Sergi Sokakta Başladı


Uygarlık Çöplüktür!

Bu 1 Situasyonist Sergi Degildir/sokak enstalasyonu

Kente Balyoz/ Sokak Harekatı-2


Sergi duyurularının kolajlandığı şişeler 12 Ekim günü Yüksek Kaldırım da yola çıktı...
Şehrin doğal kaotik akışına bırakılan şişenin içinde şiir vardı...

Saturday, October 11, 2008

Durumların Ayaklanması Olarak Şiir/Şehir

Ps: alttaki metinden hazırlanan bildiri 10 ve 11 Ekim tarihlerinde İstanbul da dağıtılmıştır...


Durumların Ayaklanması Olarak Şiir/Şehir
Guy Debord’a göre sanat yapma çabası önemsizdir, asıl olan gündelik hayatı bir sanat eseri olarak yaşamaktır. Şehir bize hayatı şiir gibi yaşayacağımız yeni keşif alanları sunar. Tıpkı Sürrealistler gibi şehre yapılacak yolculuk kolektif bir eylemdir; ama bu eylem sadece üretim ve keşifler ile sınırlı değildir. Kapitalist metropolün işbölümünün ana halkası zamana ve gösterinin ışıltıcı ayartıcılığına karşı müdahalelerde gereklidir. Reklam panoları yada uyarı levhalarına müdahaleler yapmak, duvarlara kışkırtıcı sloganlar yazmak, bildirileri duvar gazeteleri aracılığıyla sokağa indirmek, düşsel haritalar yapmak, kentin kendisini bir oyun yada kolaj gibi düşünebilmek.

Kapitalist kent işleyişini kırmak için, öncelikle şehrin psikocoğrafya haritasının çıkarılması gerekmektedir. Belli çıkış noktalarında yola çıkıp kentin içinde plansızca sürüklenmek bunun ilk adımıdır. Sürüklenme esnasında kapitalist işleyişin kente biçtiği dış dekora karşı saptırma saldırıları düzenlenir. Boş zamanın boğucu sıkıntısı, insanların edilgenliğini ve yalnızlığını arttırır. Otoritenin gücünü kırmak, şiir merkezli bir kent için yeni bir mimari gerekmektedir. Yeni bir mimari yapmak demek aynı zamanda var olanın şiirsel yıkımına dair bir sabotaj çağrısıdır. Ayrılmışlığın şehrini, birlikçi bir kente çevirmek, tüm çalıntı, sürükleme, saptırma eylemleriyle Situasyonist Enternasyonelin çabası budur. Olası bir ayaklanmayı kışkırtmak için şehrin tüm hayaletlerinin gücünü devrime katarak.

Kaldırım taşlarının altını kazan Situasyonistler, 68 Mayısında tüm dünyayı yeni bir düş kumsalında oyuna çağırıyorlardı.

Rafet Arslan

Proje Paylaşımcıları/Bu 1 Situasyonist Sergi Degildir

Karşı Sanat Çalışmaları
http://www.karsi.com/
Gazeteci Erol Dernek Sokak,
No 11/4 Hanif Han, 34420 Beyoğlu İstanbul
Tel: +90 (212) 245 71 53
Faks: 0 (212) 249 71 67


6:45 Yayın
+90 216- 346 0579
http://cyberzenarchy.wordpress.com/
http://www.ideefixe.com/Kitap/firma_urun_listele.asp?fid=625
http://www.new.facebook.com/group.php?gid=5977428347&ref=ts
http://groups.yahoo.com/group/645group/

daralan
http://www.daralan.com.tr/
http://www.daralan.blogspot.com/
Lüleci Hendek cad. Ali Hoca sok.
no:12 Galata İstanbul Türkiye
+902122928217

Rafet Arslan
http://erektesiir.blogspot.com/
bay_persembe@yahoo.com

İlk Eylemler


Bu 1 Situasyonist Sergi Değildir- çalışmamızın ilk pratiği etkinliğin ruhuna uygun olarak sokaklarda başladı.

10 Ekim cuma günü serginin CİNS tarafından tasarlanan stickerları İstanbul'un çeşitli mahallerinde sokakları kapladı.
Ayrıca hazırlagımız sergi bildirisi daralan ve Hafriyat Karaköy'deki sergi açılışlarında insanlara ulaştırıldı.

Friday, October 10, 2008

7 Kasım Saat 19:00, daralan

Bu 1 Situasyonist Sergi Değildir!

7 Kasım/16 Kasım 2008

Sergi Açılış :7 kasım, saat 19:00
açılış performans: Ventochild (19:30-20:30 )
açılış beden performançılar: Fikret Güneş, Gökhan Turhan, Selen Elif Karabenli

Mekan: daralan
Lüleci Hendek Caddesi, Hoca Ali Sokak, No:12, Galata – İstanbul

Sokak Performans: avaMgardist
6-13 kasım
Tünel-Yüksek Kaldırım-Karaköy istikameti

Koordinatör:Rafet Arslan
Proje Paylaşımcıları: Karşı Sanat Çalışmaları, 6:45 Yayın, daralan

Situasyonist Enternasyonel’in oluşumunun üzerinden 50 yılı aşkın zamanın geçmesine rağmen, ne yazık ki ülkemizde bu eylem-sanat hareketine dair ne yazık ciddi bir tartışma ve bilgi birikimi bulunmamaktadır. Bu da hareket ile ilgili bir çok yanlış kanının oluşmasına sebep olmuştur.
Ülkemiz sanat-eylem tarihçesinde Situasyonist bir eylem grubu olmamış ve hali hazırda bulunmamaktadır. Bu yüzden Karşı Sanat, 6:45 Yayın, daralan ve projeyi oluşturan dayanışma grubu çok ciddi bir sorumluluğun altına yada taşın altına el atmıştır.
Genel olarak yürütülen proje Situasyonist Enternasyonel’e selam durma; ona bu günden bakma ve sağladığı pratik imkanları ele alma çalışmasıdır. Sokağın sanatının, güncel sanat piyasasının gündemi dışındaki farklı ses ve kollektifleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir sergidir.

Sanatçılar: Murat Akagündüz, Yavuz Tanyeli, Sürrealist Eylem Türkiye, avaMgardist, Bora Başkan, Juan Carlos Otano/Grupo Surrealista del Rio de la Plata, Cins, Taner Tunga, Özgür Korkmazgil, Onston/Can Yeşiloglu, Rad, Fantom, Meral Sarıoğlu, Hüseyin Ugur, Fikret Güneş, SesVer, Işıl A, Dilana Petrowa, Bob Actor-a.k.a:E.C.A, Gökçen Öcalan, Kerem Kamil Koç, Bay Perşembe

Thursday, October 9, 2008

Şiirin Eğemenliğinde Bir Dünya/Bu 1 Situasyonist Sergi Degildir!

Sorun, şiiri devrimin hizmetine vermek değil, devrimi şiirin hizmetine sokmaktır. Devrim, ancak böylelikle kendi tasarısına ihanet etmemiş olabilecektir...
Kralın Adamları/Sitüasyonist Enternasyonal

Tuesday, October 7, 2008