Tuesday, November 11, 2008

FUTURİSTİKA

Futuristika: Ece Ayhan’ın, “Düz ayak çivit badanalı 1 kent nasıl kurulur abiler?” sorusunun olası yanıtlarının peşinde, kolektif bir süreçle böylesi bir işaret fişeği yakıyorsunuz. Ateş şehri saracak mı? Yoksa kendi distopyamızla mı yüzleşeceğiz?
Rafet Arslan: Ateş şehri şu anda ne yazık ki sarmayacak; bu acı bilginin farkındayız. Bu ateş sadece ileriyi gören kalbi sıcak ama soğukkanlı otonomlar, kolektifler, instiyatifler için bir işaret fişeği olabilir ancak.
Distopyamızla da ne yazık hep yüzleşiyoruz, ne yapsak bir boşluk hali; hep suya yazma, boş duvarlara türkü söylediğimizin bilincindeyiz. Ama bunu bile bile çıktık yola ve bu yüzden yüzleşsek de alışmayacağız distopyamıza.
Bastille’de kapatıldığı hücreden Paris haklını galeyana getirmeye uğraşan Sade Markizi ya da yenik komün barikatları ucunda inadına şiir yazmaya devam eden Rimbaud gibi. Gelecek bir devrimin tüm hayaletlerini, düzayak bir kente çağırarak…

F:Sürrealistlerin dünya haritasında, biri Paris, diğeri de İstanbul olmak üzere yeryüzünde iki başkent işaretlenmişti. Bu açıdan İstanbul, böylesi “aşırı modern” zamanlarda, belirecek o açık atlasın neresinde kalıyor?

R:Aslında tam ortasında yer alıyor. Eskiye gitmeye gerek yok; Felluce ya da Bosna bizim komşularımızdı. Acının ve karnavalın tüm sesleri bize yabancı değil. Şehr-i İstanbul kapitalin, gösterinin ışıltılı merkezi olmak yanında direnişin de başkentlerinden biri olacaktır. Ve tüm kaosunun içinde gizlediği devrimci enerji ile bu şehrin kapısı beklenmedik randevulara, olağanüstü rastlantılara ardına kadar açıktır.

F:Sitüasyonist manifesto;
“Gösteriye katılmış olana karşıt olarak, gerçekçi sitüasyonist kültür, tam/total katılımı, belirli bir zamana hapsedilmiş sanata karşıt olarak, doğrudan yaşanılan anın örgütlenmesini ve özelleş(tiril)en sanata karşıt olarak, her an bütün bir halde kullanılabilir eylemleri içinde taşıyan küresel bir uygulamayı içerir.”
Bu açıdan, sergideki performanslardan kimler “ürkmeli”? Kimler bu dansa katılmalı?

R:Sonuçta bu sergi, 7 kasım tarihinden önce yazılaması, stickerları, enstalasyonları ile sokakta start almış bir sergidir. Keza Sitüasyonist geleneği selamlayan bir otonomun başka türlü hareket etmesi beklenemezdi.
Sergi blogunda bir kısmına şimdiden yer verdiğimiz açılış performansları da klasik sergi turistliğinin, kültür-sanat seviciliğinin ötesinde izleyiciyi sergi ile iletişime geçme, serginin fikrini-çağrısını tartıştırma amaçlıydı.
Daralan’ın daha sokak kapısından içeri girenler üstü beyaz boya ile kapatılsa da okunan bir yazılama ile karşılaştılar: Devrimi, şiirin hizmetine verin!
Bir üst merdiven köşesinde ise graffitileri silen ve üstünde ‘Büyükşehir çalışıyor’ yazılı forma olan bir belediye çalışanı ile karşılaştılar.
Açılış öncesi merdivenlerde şarap içen bir sarhoş, açılış ile birlikte izleyicinin arasına karıştı, onlara sorular sordu, kavramsal tartışmalara girdi.
Gökçen Öçalan’ın ‘Künye’ adlı enstalasyonunun ortasında kitap okuyan bir genç kız vardı. Fikret Güneş kendini kapattığı siyah lateks kafesten izleyiciyi sorgulamaya davet eden performanslar yaptı.
Ve saat 8′e yaklaşırken kalabalık izleyici topluluğunun ortasına fırlayan arkadaşımız bağıra bağıra Mor Külhani’yi seslendirdi. Bu okuma esnasında tavana misina ile bağladığımız ‘Hafıza’ imzalı pankart içindeki şiir-kuşlamaları izleyicilere uçurarak açıldı. Hemen ardından başlayan Ventochild’in canlı müzik performansı ile sergi ziyaretçilerine dans edemediğimiz bir devrimin devrim olmayacağının altı çizildi. İnsanlar dansa ve şenlikli bir muhalefete katılırken, kuşkusuz kültürü-sanatı meta haline getiren cephe bu dansa ürkerek baktı.
Alanın ortasındaki içinde şiir olan şişeleri isteyenlerin alması ve şehrin akışına bu pusuları bırakmaları ya da serginin bir parçasını gittikleri yerlere taşımaları istendi.
Sonuçta tek bir etkinlik zinciri ile kanıksama zinciri kırılmayacaktır, gösterinin belini kıracak hamleler sanatın değil, politik praxis’in alanındadır.

F:“Ölüm kısa, dirim uzundur.” Coşkuyla selamlıyoruz.

Teşekkürler
Rafet Arslan

http://www.futuristika.org/

No comments: